22 Mart 2013 Cuma
Gülmeden edemiyorum!
Vakit biraz geç oldu ama günün haberlerine bakmadan olmazdı. Ve gülmeden geçemedim. Ve şunu anladım ki tekrar, insanlar neye nasıl bakmak istiyorlarsa öyle bakıyorlar. Çok yazık gerçekten. İnsanlar bu kadar nankör olmamalı. Çok mu mantıksız söylediklerim. Hani nevruzdu ya, kutlamalar vardı, birisi mektup yazmış da okunmuş. Sonu hayır olur inşallah, sabırla bekliyoruz. İnşallah birileri birilerinin sabrını taşırmadan her şey çözülür. Gerçi çözülecek ne varsa artık?
16 Mart 2013 Cumartesi
Düzensiliğin Düzeni
Her şey de o kadar çok düzen aramaya başladık ki bize düzensiz gelen her şeyi neredeyse bir kenara atmaya başladık. Önümüze her ne gelirse anlayabilmek için olabildiğince basite indirgemeye çalışıyoruz. Aslında burada insanoğlu kendi acziyetini anlamaya çalışacağına bir çok yeni hayaller kurup, kendini haklı çıkarmak için sonun gelmeyen savunmalar yapıyor.
Mesela bilim insanları bir şeyi inceleme başladıklarında hemen geride ne varsa bir köşeye atıp bir atoma kadar iniyorlar ve hemen de hidrojeni seçiyorlar ki her şeyi anlamayı kolaylaştırsınlar diye. Ama yinede pek bir şeyin anlaşıldığını söylemek mümkün değil sanırım.
Bir iplik gibi sırası ile bir şeyler çözüme ulaşıyorsa bunları araştırmak, incelemek konusunda baya ileriye gittik insanoğlu olarak ama gel gör ki söz konusu ipimizde bir düğüm olursa her şey birbirine karışıyor ve acziyetimiz karşımıza çıkıyor.
Ama bu düzensiz gibi görünen yapılara biz uzaktan baktığımızda o kadar farklı şeyler oluyor ki. Söylemek istediğimi şöyle açıklayayım. Mesela, elektronik devre ve devre elemanlarında inceleme açısından genelde tek atomlara sahip olan malzemeler kullanıyoruz. Yaptığımız her şeyde kendimize göre bir düzen istiyoruz ve bu düzenden en ufak bir sapma olursa bu kusurlu diyoruz, bunun en bariz örneği, aynı fabrikada aynı anda üretilen iki cihazın birinin yıllarca çalışması diğerinin ise kısa bir sürede bozulması. İşte bu bizim kendi hesaplarımıza göre olması gereken düzenin önemini bize gösteriyor. Ama yaptığımız her şeyin neredeyse üç beş elementi aşmayacak şekilde olması bizler için çok önemli. Diğer taraftan baktığımızda yapacağımız işlerde bir kaç atom söz konusu değilde bu bir kaç beş on olursa bizim ilmimiz burada bitme noktasına geliyor ve sistemlerin çalışması tamamen farklılaşıyor. işte burada düzensizlik söz konusu oluyor ve biz bunları bir çeşit kusurlarla ifade etmeye çalışıyoruz.
Benim söylemek istediğim kısımda tam burası işte, bu kusur olarak nitelendirdiğimiz kısım da neden bir düzenin olmayacağını düşünmüyoruz. Söz konusu duruma "kelebek etkisi" olarak baktığımız da bu mesele çok güzel bir şekilde izah oluyor. Bizim kusur olarak gördüğümüz şey aslında bir çok olayın etkisi ile olması gereken şeyin tamamı ile kendisi olur. Yani bizim hata olarak algıladığımız kısım aslında tam da olması gereken şey. İşte burada yine insanın acziyeti söz konusu. Bizim bilmediğimiz, ama bir şeylerin doğru düzgün olması için gerekli olan düzeni Rabbimiz bizim anlamayacağımız bir şekilde oluşturuyor.
Bizim düzensiz diye gördüğümüz her şeyde aslında bir düzen mevcut. Yani Rabbimiz her şeyi bir hayır ile beraber yaratıyor. Sadece bizim idrakimiz bunu algılayacak düzeyde değil. Elimizdeki ipte düğüm varsa biz yolun yönünün değiştiğini sanıyoruz ama sadece gideceğimiz mesafeye gitmemiz gereken zamanın uzaması gerektiğinin farkında olamıyoruz.
Mesela bilim insanları bir şeyi inceleme başladıklarında hemen geride ne varsa bir köşeye atıp bir atoma kadar iniyorlar ve hemen de hidrojeni seçiyorlar ki her şeyi anlamayı kolaylaştırsınlar diye. Ama yinede pek bir şeyin anlaşıldığını söylemek mümkün değil sanırım.
Bir iplik gibi sırası ile bir şeyler çözüme ulaşıyorsa bunları araştırmak, incelemek konusunda baya ileriye gittik insanoğlu olarak ama gel gör ki söz konusu ipimizde bir düğüm olursa her şey birbirine karışıyor ve acziyetimiz karşımıza çıkıyor.
Ama bu düzensiz gibi görünen yapılara biz uzaktan baktığımızda o kadar farklı şeyler oluyor ki. Söylemek istediğimi şöyle açıklayayım. Mesela, elektronik devre ve devre elemanlarında inceleme açısından genelde tek atomlara sahip olan malzemeler kullanıyoruz. Yaptığımız her şeyde kendimize göre bir düzen istiyoruz ve bu düzenden en ufak bir sapma olursa bu kusurlu diyoruz, bunun en bariz örneği, aynı fabrikada aynı anda üretilen iki cihazın birinin yıllarca çalışması diğerinin ise kısa bir sürede bozulması. İşte bu bizim kendi hesaplarımıza göre olması gereken düzenin önemini bize gösteriyor. Ama yaptığımız her şeyin neredeyse üç beş elementi aşmayacak şekilde olması bizler için çok önemli. Diğer taraftan baktığımızda yapacağımız işlerde bir kaç atom söz konusu değilde bu bir kaç beş on olursa bizim ilmimiz burada bitme noktasına geliyor ve sistemlerin çalışması tamamen farklılaşıyor. işte burada düzensizlik söz konusu oluyor ve biz bunları bir çeşit kusurlarla ifade etmeye çalışıyoruz.
Benim söylemek istediğim kısımda tam burası işte, bu kusur olarak nitelendirdiğimiz kısım da neden bir düzenin olmayacağını düşünmüyoruz. Söz konusu duruma "kelebek etkisi" olarak baktığımız da bu mesele çok güzel bir şekilde izah oluyor. Bizim kusur olarak gördüğümüz şey aslında bir çok olayın etkisi ile olması gereken şeyin tamamı ile kendisi olur. Yani bizim hata olarak algıladığımız kısım aslında tam da olması gereken şey. İşte burada yine insanın acziyeti söz konusu. Bizim bilmediğimiz, ama bir şeylerin doğru düzgün olması için gerekli olan düzeni Rabbimiz bizim anlamayacağımız bir şekilde oluşturuyor.
Bizim düzensiz diye gördüğümüz her şeyde aslında bir düzen mevcut. Yani Rabbimiz her şeyi bir hayır ile beraber yaratıyor. Sadece bizim idrakimiz bunu algılayacak düzeyde değil. Elimizdeki ipte düğüm varsa biz yolun yönünün değiştiğini sanıyoruz ama sadece gideceğimiz mesafeye gitmemiz gereken zamanın uzaması gerektiğinin farkında olamıyoruz.
13 Mart 2013 Çarşamba
Haklı İnsanlar
Her bir insan farklı şeyleri hayal ediyor, bazılarının hayalleri bazılarına o kadar uçuk geliyor ki. İnsan oğlu birbirinden o kadar farklı ki. Bir insanın ak dediğine diğeri kara diyebiliyor gönül rahatlığıyla. Ya da birinin kabul ettiğini diğeri kolayca redde biliyor.
Bazen bunun ne kadar iyi bir şey olduğunu düşünüyorum, bazen de anlam veremiyorum.
Peki bunu güzel kılan ne? İnsanların farklı olmaları, farklı düşünmeleri o kadar önemli ki, eğer herkes aynı şeyi düşünseydi, aynı şeyi isteseydi ne olurdu? Her an bir kavga, bir gürültü bir patırtı olmaz mıydı? Bazı konularda da insan anlam vermiyor karşısındakine. Kendi açısından bakınca insan o kadar normal bir şey oluyor ama karşısındakine ölümden beter geliyor, yada tam tersi.
Biraz daha açmaya çalışırsam konuyu, eğer herkes aynı şeyi sevseydi, beğenseydi, mesela herkes aynı arabayı sevmiş, yada aynı evi sevmiş, yada aynı denizi, aynı manzarayı... Bu şekilde sıralayacak olursak günlük yaşantımızda herkes aynı dünyalık meşkâleyi, dünyalık nimeti, beğenip sevseydi, her şey bir çıkmazın içine gömülürdü.
Anlam veremediğim şeylere gelince, bazen çok basit bir duyguyu karşında ki hissedemiyor. Ya da çok basit bir şeyi anlamadım diyor, bazen kendime de kızmıyor değilim, herkesin anladığını düşündüğünü düşünemiyorum yapamıyor.
İnsanlara her konuda hak vermeye çalışıyorum ama ne kadar başarılı oluyorum orası meçhul. İnsanları farklılıkları ile kabullenmeye çalışıyorum ama...
Kendi kendime soruyorum, kaç tane doğru var diye, özellikle düşünceler konusun da, bundan bir yıl önceye kadar bir tane doğrunun olduğunu düşünürdüm ama zaman geçtikçe doğruların bir kaç tane olabileceğini düşünmeye başladım, işte bu düşüncemin asıl sebebi ise insanların farklılıkları.
Elbetteki bellik konularda kesin kırmızı çizgiler olması gerekiyor ama, bu kırmızı çizgiler içerisindeki her şeyi doğru kabul etmek mümkün.İşte bu şekilde düşününce Kur'an-ı daha iyi anlamaya başlıyor insan. Çünkü aradığımız her şeyi Kur'an da bulamıyoruz, hadisler müracaat ediyoruz. İşte burada kesin kırmızı çizgilerimizi çizen Yüce Kitabımız. işte geride kalanlar bu kırmızı çizgiler içerisinde hareket etmemizi sağlayacak olanlar. Bunun en güzel örneğini yaptığımız ibadetlerdeki mezhep farklılıkları ile anlamamız mümkün. Zira her insan farklı yaratılmış, her insanın farklı olması gibi, dünyadaki her şey de aynı değil, yani her ortam aynı değil ve her zaman da aynı değil. Ki burada zaman mevzusuna hiç girmeyi düşünmüyorum, zaman başlı başına bir konu. İşte bunları düşündüğümüzde Yüce Kitabımızı anlamam kolaylaşıyor yoksa şundan eminiz ki Rabbimiz bize bu günkü bütün meseleleri nasıl çözebileceğimizi bildirirdi.
Buradan çıkaracağımız en önemli mesele ise Rabbimizin bize ne kadar merhametli davrandığıdır. Zira bunca farklı insanların olmasına rağmen, bunca farklı zaman ve ortam olmasına karşı, kesin, kati, değişmeyen ve her anımızı programlayan bir kurallar bütünü olsaydı ne yapacaktık?
Kafama takılan en önemli sorulardan birisi de burada karşıma çıkıyor, insanlar bunları hiç düşünmüyorlar mı? yoksa bir şeyleri gerçekten saptırmak için bahane mi arıyorlar yüce Kitabımız da bize anlatılan kıssalar gibi?
Belli başlı kırmızı çizgileri aldığımızda, insanların bunların dışarısına çıkmasını bir kaç şekilde yorumlaya biliriz.
İlk akla gelen insanların bunlardan haberdar olmaması, ardından Rabbimizin merhametine ümit bağlayıp bildiği halde bunları yapması, sonra yaptıklarının karşılığındaki cezayı peşin peşin kabullenmesi ve en sonunda bunları reddetmesi? Peki biz bu grubun hangisine gireriz ve daha önemli olan sorumuz, ahirette bunların karşılıkları nasıl olacak?
Eğer herkes aynı şekilde düşünseydi, aynı şeyleri hissetseydi sonuç nasıl değişirdi acaba?
İşte burada son olarak söylemek istediğim insanlara, insanların davranışlarına, yaptıklarına baktığımızda unutmamamız gereken en önemli şey herkesin birbirinden farklı oldu. Her insan hata yapar, hatta aynı hatayı yüzlerce kez bile tekrarlar, mühim olan hatasını anlayıp bu hatadan uzaklaşmaya çalışması, belki de bu hatasını düzeltemeyecektir ama hatasını düzeltmek için çaba göstermesi bu insan için en büyük erdem olacaktır.
Kim var ki ben hata yapmıyorum, yada aynı hatayı tekrarlamadım diyebilecek?
9 Mart 2013 Cumartesi
Bilim nasıl bir şey?
Bazen kendi kendime düşünüyorum, bilim nasıl bir şey böyle. Düşündükçe hayretler içinde kalıyorum. Her düşünceden sıyrılıp kullandığınız bilgisayara bir bakın. Önünüzde bir monitör var, içerisinde çeşit çeşit renkler çıkıyor. Bir harddiski var içerisine yüzlerce kitabı, bir insanın öğrenmesinin uzunca yıllar süreceği bilgileri kısa bir sürede yüklüyorsunuz. Çok garip değil mi? Önünüzde bir klavye tuşlara basıp bir şeyler yazıyorsunuz ki dokunmatik ekranlardan hiç söz etmiyorum bile.
Peki bunca işi yapan ne var ki ortada? Sadece prizden bilgisayarımıza gelen elektrik. Peki bu elektrik ne işe yarıyor? Bir bakmışsınız ses olmuş, bir bakmışsınız görüntü olmuş, bir bakmışsınız bir mühendisin günlerce çözmeye çalıştığı bir problemi saniyeler içerisinde çözmüş. Bunlar hep bilimin bu kadar ilerlemesi! sayesinde.
İşte bunları düşündükten sonra aklıma bunların içindeki sır geliyor. Peki biz bu kadar üstün! bir teknolojiye nasıl oldu da ulaşabildik? İşin aslı sadece atomun etrafındaki bir adet elektronun nasıl hareket edebileceğini bir nebze olsun öğrendik ki elektron hakkında hala bir çok meçhul mevcut. Gerçekten çok garip değil mi? Mikro dünyaya indiğimizde en basit olan şeyi bile biraz tanıma ile ne kadar hayretlere düştüğümüzü görürken peki daha ilerisinde ne var? Hiç bir atomu düşündünüz mü? Bir elektronun çekirdek etrafında dönüşünü? Bazen kendimi bir atom gibi, bazen de bir elektron gibi düşünüyorum ve o alem o kadar farklı geliyor ki. İnsan kendini en sonun da Allah (cc) yüceliğinde buluyor ki bizim aklımızın hayalimizin alamadığı bunca şey asırlardır hiç aksaman çalışmaya devam ediyor.
Bu güne kadar tefsirlerde hep anlatıldı, Rabbimiz insanlığa ve cinlere meydan okuyarak bu ayetler gibi bir ayet ortaya getiremezsiniz diye buyurmuş. İşte asıl ayet bu değil midir? Dünya üzerinde milyonlarca bilim insanı bir şekilde örgütlenip çalışmalarını yapıyorlar ama sonuçta hala aynı yerde duruyorlar. Bir atomun elektronunda. Birazcık çekirdeğe yaklaştığımızda sonuç hüsran oluyor, hiçbir şekilde hükmetmeye gücümüz yetmeyen nükleer enerji meydana geliyor.
Astronomi üzerinde bir konferansta bulunuyordum ve konuşmacı konferansta "Allah (cc) insana her şeyi vermiş ama en zayıfını vermiş" demişti göz için. O konferansta buna bir anlam verememiştim zira göz şu andaki bir çok makineden çok daha üstündü, ama o zaman ki cahilliğimi şimdi daha iyi anlıyorum, bizim üretemediğimiz bir göz bile, aklımızın mantığımızın alamadığı bir dünyada ki bu dünya içinde bulunduğumuz dünyadan başka her şeyi içeriyor, hem uzayı hemde mikro dünyayı kastediyorum, çok aciz kalıyor. Her okuduğumuz, her öğrendiğimiz şeyden sonra dahada acizleşiyoruz.
Artık şunu düşünmeye başladım, bilginin bir sonu yok, en azından insanoğlu için, geçtiğimiz son asrın teknolojideki ilerlemesi gibi milyonlarca asır daha geçirsek yinede öğrenecek o kadar çok şey kalır ki geride. İnsanoğlu o kadar aciz ki. Bazen kendi kendime düşünüyorum bir şeyler öğrenince artık çok şey öğrendim, sanki karşımda dünya duramaz gibi geliyor, sonra bir bakıyorum ki koca bir uzayın içindeyim, bunun içerisinde devasa bir güneş ki uzaya göre bir hiç, sonra dünya diyorum ki dünyada güneşe göre bir hiç, sonra aya bakıyorum bana göre devasa ama dünyaya göre hiç, sonra karıncaya bakıyorum ama oda atomlardan elektronlardan oluşmuş, quarklardan ve daha adını bilmediğimiz onca şeyden oluşmuş. Ve bir hiç olduğumu anlıyorum.
Peki bu öğrendiklerimiz ne işimize yaradı? Acaba Fatih Sultan Mehmet Han'ın Atak helikopterleri olsaydı İstanbul'u daha rahat mı fethederdi? Ya da Mimar Sinan eline bilgisayarını alıp, projelerini bilgisayarda çizseydi Selimiye nasıl olurdu? Bunlar onların hayatlarını kolaylaştırır mıydı, zorlaştırır mıydı? Çok garip geliyor ama galiba bilim hayatımızı zorlaştırıyor.
Aslında kafama takılan ve sormak istediğim en önemli soru şu: İnsanlar neden kendilerini bu kadar parçalıyorlar bir şeyleri öğrenmek için. Çok şükür Müslümanız ve biliyoruz ki Rabbimiz Allah (cc) insanların kullanma kılavuzu diyeceğim ama teşbihde hata olmaz, Rabbimin affına sığınıyorum, bize Kutsal Kitabımız Kur'an-ı Kerimi göndermiş ve biliyoruz ki son kitaptır ve kıyamete kadar insanlığa yol göstericidir. Peki bize kıyamete kadar yol göstereceğine inandığımız kitabımıza neden her fırsatta sarılmıyoruz da, sağda solda, bize düşman olan insanlarda medet arıyoruz.
Sormak istiyorum, Rabbimiz bu günlerin böyle olacağını bildiği halde kullarına, O'na iman etmiş kullarına kitabında bir yol bildirmemiş midir? Eğer devrimizde önemli olan üstünlük kaidesi ilimse, teknolojiyse, Rabbimiz Müslümanları imanlarından dolayı üstün kılmışsa gönderdiği Kitabında inananlara yol göstermemiş midir? Tabi burada şöyle bir şey de söylemek mümkün, sen çalışmadan bir şey bekleyemezsin. Ama bu böyleyse neden Kur'an-ı Kerim bize Musa (as)'ın halkına kudret helvası ve bıldırcın eti verildiğini bildiriyor.
İnsanoğlu çok aciz. Rabbim sonumuzu hayır eylesin inşallah.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Materyalist
O kadar materyalist bir düzenin içerisinde kaldık ki. Ağır geliyor. Söz konusu para ve paranın alabilecekleri olunca kimsenin gözü başka bir...
-
Lepistesler sanılanın aksine eski suyu severler yaşadıklar ortamlar pırıl pırıl berrak sular değillerdir. Küçük akvaryumlarınıza büy...
-
Babillilerin bayramı idi. Onların âdetlerine göre; bayram gelir gelmez, küçük-büyük, kadın-erkek, zengin-fakir kim varsa, bayram yerine ko...
-
İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsin Ya nice okumaktır Okumaktan murat ne Kişi Hak'kı bilmekti...