21 Aralık 2014 Pazar

Hükümet ve Nâm-ı Değer Cemaat

Bir yıl oldu, ülkemiz hâlâ bir kargaşanın içerisinde. Birileri bir şeyler yapmak istiyor ama kim haklı kim haksız? Bir tarafta haklı olduğunu iddia eden hükumet, diğer tarafta ise yıllardır bir amaç için çabaladığını savunan bir topluluk!

Kim haklı kim haksız mevzusuna geçmeden önce, kafamda oluşan olayları kısaca aktarmak istiyorum. Zira mesele haklı ve haksızı aramaktan çok öte bir hâl almış durum da zaten. Her kim haklı olursa olsun, bunca olayların cezasını çeken her zaman, sözde seçimden seçime kendi yöneticisini seçen halka oluyor.

Şu son on iki yılı çıkarıp çok daha öncesine bakmak istiyorum. Yıllar öncesi. Zira varlığını çok daha eskilerde başlatmış olan bir cemaat var ortada, kimsenin inkar edemeyeceği. Peki bu topluluğun asıl amacı nedir? Kimilerine göre sayıları o kadar fazlaydı ki, geçen yıl hükumetle karşı karşıya geldiklerinde, seçimlerde AK Parti'nin %10 civarında oy kaybedeceği konuşuluyordu. Ama hiç de öyle olmadı. Sayılarının her ne kadar çok olduğu söylense de benim kanımca sayıları bırakın seçimlerde %10'u bulmayı, bin kişiyi zor bulurlar. Sanki içten içe bana güldünüz... 

Evet, kimilerine göre sayıları bu kadar fazla olan cemaatin amacı ney? Ortalık da dolaşan rivayetlerden birine göre her şeyi İslam Dini için yapıyorlar. Ben bu görüşten yanayım. Zira bir şey için bir şey yapıyorsanız bu sadece ona fayda sağlamak amaçlı olmaz, zarar vermek de o şey için bir şey yapmaktır. Çok mu karışık bir cümle oldu? Kısaca, ağacı kesersiniz, bunu bir aşılamak için yaparsınız ya da ağacı kesersiniz, bunu ağacı kurutmak için yaparsınız. Ama ağaç için hep bir şey yapmış olursunuz. Peki bu topluluk İslam için ne yaptı yıllar boyu?

Benim hatırımda kalanları toplayınca şu neticeye varıyor, Müslümanların İslamı yaşayamamaları için, yalnız şunu söylemeye gerek var, Kur'an-ı Kerim'de, Hadisler de olan İslamı, ellerinden geleni yaptılar. Nasıl mı? 

Yıllarca Risale-i Nur'dan "Asır başkalaşmış, deme!" diye okuttular herkese ama, uygulamaya gelince, bu öyle bir asır ki diye başlayıp, önce yıllar boyunca baş örtüsünü yasaklattılar. Bunlara uyanların suç aslında, bir taraf da Allah'ın sözü dururken, Hoca efendi!!! izin verdi, çıkarın baş örtüsünü dediler. Bu uygulamayı bahane yapanlar da dinden baş örtüsünü çıkarmaya çalıştılar, ama unuttukları bir şey vardı, "BU DİNİ KORUYACAK OLAN ALLAH(CC)'IN KENDİSİDİR." Buna ne Ahmed'in ne de Mehmed'in gücü yeter. 

Asrı başkalaştırmaya devam ettiler hiç utanmadan. Kur'an'ı okuduklarını sandı onlarca, yüzlerce, binlerce insan ama okudukları Kur'an değildi, çünkü nasıl ki televizyonda bir kanal izleyecekseniz frekansı bellidir, o frekansı birazcık bozduğunuzda televizyonda kanal açılmıyorsa Kur'an'da aynıdır, usulüne uygun olarak okumak gerekir. İnsanlara dinlerini öğrendiklerini düşündürdüler, sonrada dinin bu olduğunu aşılamaya çalıştılar, aynen Yahudi ve Hristiyanların yaptıklarını yapmaya çalıştılar. Ama unuttular, "BU DİNİ KORUYACAK OLAN ALLAH(CC)'IN KENDİSİDİR." 

Yüzlerce, binlerce saat vaaz! var ortada, yüzlerce kitap, yavrularını da sayarsanız binlerce belkide. Peki ne anlatılıyor bu vaaz! ve kitaplar da? Açıp okumak lazım biraz. En komik olanı da ne biliyor musunuz, kendisiyle çelişmesi. Bu kitapların yüzde yetmiş yada yüzde sekseninde, hep fedakarlık, bir şeylerden vazgeçiş ve büyüğüne (rütbe olarak) itaat vardır. Ortada gerçekten çok büyük bir fedakarlık, çok büyük bir vazgeçiş ve çok büyük bir itaat var ama kime ve neye?

Kendini bir şekilde bu topluluğun içinde bulan birisi, hele ki o yıllarda, ülkede darbeler olmuş, içinde İslam olan her şey yasaklanmış, içinde iman olan herkes fişlenmiş, hapse atılmış, tam böyle bir ortamda nasıl olmuşsa birileri yemeye ekmek bulamazken, vaaz!lar yapmış, millet televizyon nedir bilmezken, bu vaazlar kaydedilmiş, ellerinde Kur'an var, içinizde azıcık bile iman varsa, güneşi avucunuzda zannedip mutlu oluyorsunuz tabi ki. 

Sonra ülkede sizden başka İslam adı altında olan herkes eziyet görüyor ama siz her defasında bir şekilde paçası kurtarıyorsunuz. Bunun adı yurt dışı da olsa. Siz yurt dışındasınız ama sizin adınızı kullanan hiç kimsede bir sorun yok. Bardaktan boşanırcasına müslümanım diyenlere zulüm yağıyor ama siz kup kuru kalıyorsunuz? 

Evet bir vazgeçiş var, kimi kolundaki bileziklerden vazgeçmiş, kimi vatanını terk edip hizmet! aşkı demiş...

Bunların içerisinde beni üzen olaylardan bir tanesi de, bir kaç yıl önceydi galiba, güney doğuda, hangi il şuan hatırlayamadım ama, bu topluluğa ait bir öğrenci evine patlayıcıyla saldırı düzenlenmişti. Herkes ayağa kalktı ne oluyor diye. Sonra klasik sözler söylendi, yok Amerika, yok İsrail... Sözde bu topluluğa karşı olacaklar ama bu topluluğun baş kişisini yıllarca kral gibi yaşatacaklar, şimdi de acaba teslim edecekler mi diye sözler ortalık da olacak. 

Eeee... Hani bu adam en büyük İslam Alimlerindendi, çok büyük hizmeti vardı İslama, bütün dünyaya İslamı yaymaktı derdi... Amerika İslam mı koruyor?...

Hepsi garip düşünceler, ama o öğrenci evine saldırı yapanlar kimdi diye hep düşünürüm? Tabi o evde kalan gençleri de düşünmek lazım, bu topluluğun neresinde idiler, görevleri ne idi?...

Evet komik demiştim, fedakarlık var ama kime. Peki bu itaat işi ne olacak? Bildiğim kadarıyla itaat devlet başkanına olacaktı ama şimdi... Tabi unutmadan, hangi devletin başkanına? Evet şimdi oldu. İtaat de tamam...

Hani bize yıllarca dinimizi öğrettiler ya. Ya da öğrettiklerinin din olduğuna inandırdılar. Elleri bir kaç kitap, bir kaç vidyo, biraz ses dosyası tutuşturdular insanların ve hadi dininiz bu dediler.

Hani namazın farzları? Hani haramlar? Ya fıkıh yok mu bu dinde, bu din sadece siyerden mi ibaret, seçme seçme kıssalardan oluşan siyerden... Hani bu dinin kutsal kitabı nerede... 

Sonra ortalık biraz değişti. On iki sene önce bir şeyler farklılaştı, belki iyi belki kötü ama farklılaştı... Yeni bir hükumet kuruldu, bir şeylerin değişeceği belliydi ama, öyle bir oldu ki, kılar boyunca ezilmiş olan bir halk, bir fikir topluluğu, ilk kez eline fikirlerini uygulayabileceği bir ortama kavuşmuştu. Ama o kadar çaresizdi ki, elinde yetişmiş elemanı yoktu. Doktor lazım dese, hani şu içinde iman korkusu olacak dediğimiz insanlar var ya, onlardan birinin arasa, cevap gecikmiyordu, biz okumadık, he lazım bize okul, diploma kağıt parçası, ahirette bu mu sorulacak. Ama diğer tarafta kendilerinin tek amacının da İslamı dünyaya yaymak olduğunu söyleyen bir topluluk vardı. İçlerinde ne ararsanız vardı. Doktor, mühendis, mimar, hakim, polis, çöpçü, işçi... Yapacak bir şey yoktu, bu gemiyi yürütmek gerekiyordu. Gemi yürümesine yürür ama denizin ortasında kim derdi ki bunlar gemiyi batırır, kendileri de gemide nede olsa... Ama gözden kaçan bir şey vardı, asıl patronlar bu gemiyi çoktan terk etmişti. Yıllar öncesinden. 

Burada asıl hata kimin? Bence o diplomaya kağıt parçası diyenler. Hataları diplomaya kağıt parçaları demeleri değil, sözünü ettiğimiz topluluğun karşısında yıllarca sus pus oturup onlara bu fırsatı verdiklerinden. İnsan şunu diyebilir, "şu an benim okuyabilmem için uygun bir ortam yok, Allah'ın bana emrettiği şeyden başkasını yapmam, yarın bir gün bir diplomam olacak, bir mevkim olacak diye ben Rabbimin bir emrini ezip geçemem". Ama şunu da yapamaz, savunduğun bu düşünce ve fikirleri başkasına da ezdiremezsin. Madem ki doğru bildiğin şeyi yapıyorsun, insanlarında doğruyu görmelerine çalışman gerekir. Eğer sen arabayı doğru yolda sürüyorsan her şey yolunda demek değil, karşıdan gelen hatalı yönde ise sana yine çarpacaktır, onun da yönünü doğrultman gerek.

Peki daha sonra ne yaptı hükumet. Benim ve benim gibi milyonlarca insanın hakkını bu topluluğa yedirdi. Onlar bulundukları bütün makam ve mevkileri kendi çıkarları için kullanırken hükumet buna çanak tuttu.

Hakkımızı mı neden yedirdik? Yıllarca hiç şüphe etmeden Cumhurbaşkanımıza güvendik. Her ne zaman bir sorun, aklımıza yatmayan bir şey olsa, suçu kendimizde aradık. Biz bunu düşünüyoruz, O bunu illaki düşünmüştür, bizden çok daha fazla şey biliyordur dedik. Öyle inandık ki, bu gecenin sabahına inanır gibi inandık. Taki bir gün, "Biz bunu anlayamadık, fark edemedik" diyene kadar. Nasıl olur da bizim her gün yüzlerce kez fark ettiğimiz şeyi yıllarca fark edememişti?...

Ama  hiç bir zaman da arkasında durmaktan vazgeçmedik, geçmeyiz de. Şunu da biliyoruz en nihayetin  de O'da bir insan. Hata yapacak, hatta günah işleyecek ki, kimse O'nu putlaştırmasın. Yani biz sevdiklerimizi hatalarıyla, günahlarıyla sevip, yanlarında duruyoruz.

Burada her ne kadar fikir olarak bir uyum içinde olmasak da, sahip oldukları topluluğun liderine gönül verip, hala onun arkasında olanları bazı kişiler gibi kınamayıp onları gerçekten gönülden kutluyorum Zira insan eğer bir şeye gönül vermiş, sevmiş, en önemlisi inanmışsa, doğruluğunu kalbine kanıtlamışsa asla vazgeçmemeli.

Son bir yıldır neler oluyor? Bazıları tedbir amaçlı, bazıları zorunluluk amaçlı bir çok insanın yeri değişiyor, yurdu değişiyor, sürgün yapılıyor, azlediliyor... 

Yıllar önce can simidi gibi sarıldığı insanları hükumet bir bir ayıklamaya çalışıyor ama yeni can simidi kim olacak? 

O kadar garip ki, bu hükumet göreve başladığında okula başlayanlar şimdi üniversite yolunda, orta okulda olanlar ise üniversite mezunu... Ama hala hükumetin yeterince elemanı yok sanırım.

İşte asıl sorun da bu ya, yıllardır o kadar çok fikirlerimizi böldüler ki, şimdi hep onun adamı, bunun elemanı, ötekinin üyesi, berikinin sempatizanı diye ayrıldık. Tamam şu bir gerçek, herkes anlaşabileceği kişilerle çalışmak ister ama, bende, bizde bu ülkenin bir evladıyız. Bizi bir arda birleştiren, toparlayan tek varlık İslam. Şayet ırk insanları bir arada tutsaydı, hala bir çok Türk devleti olmazdı. Çeşit çeşit gruplara bölünerek kargaşa bizi doğruya ulaştıramaz. Birleşe bileceğimiz tek şey olan İslamın altında birleşebiliriz.

Şimdi birisi çıkıp, din de ayrım yapmıyor mu, gruplaştırmıyor mu demesiz. Diğer dinler bunu yapar, ama İslam yapmaz. Gerçi Hak dinlerin hiç birisi yapmaz ama, insanlar kendileri bir şeyleri tahrif edince yapar oluyor. 

Selam ve Dua ile.

Hiç yorum yok:

Materyalist

O kadar materyalist bir düzenin içerisinde kaldık ki. Ağır geliyor. Söz konusu para ve paranın alabilecekleri olunca kimsenin gözü başka bir...