Herkesçe malum imtihan dünyasında yaşıyoruz. Peki bu dünyada ölçülerimiz neler olmalıdır? Önümüze gelen bir olay, bir konu üzerinde davranışımız da standartlarımız neler olmalıdır?
Bazen insanın hiç bir şeyi umursamadan, geçmişte edindiği tecrübeler geliyor aklına, bazen etkisinde kaldığı bir olay, bazen kanunlar kurallar insanın elini ayağını bağlıyor, bazen başkaları ne der diye düşünüyor bazen vicdan giriyor araya. Bir kararı verebilmek için o kadar çok etkilendiğimiz, etkisinde kaldığımız şey var ki hayatta.
Peki bunca muammaya rağmen biz neyi nasıl yapmalıyız?
Aslında çok önemli bir mevzu, neyi nasıl yapmak. Yaptığımız işlerde verdiğimiz kararlarda standartlarımızın neler olduğu. Bahsetmiş olduğum sadece önemli meselelerdeki kararlar değil. Günlük hayatımızdaki her konuda her şeyde verdiğimiz karar.
Suyu içerken bardağın sonunda bıraktığımız bir kaç damla sudan tutunda, tabağımızda kalan bir pirinç tanesine... Bir insana baktığımızda yüzümüzün ifadesinden tutunda, yolda gördüğümüz bir dilenciye karşı tavrımıza. Ayağı kırık bir hayvan gördüğümüz deki, kalbimizin hissiyatından tutun da bir ağacın yaprağı düşerken içimizde oluşan duygulara kadar her şey. Güneşin ışıklarına bakamadığımızdaki düşüncemizle, karanlıkta hiçbir şeyi göremediğimiz andaki düşüncemize kadar.
Yemek yerken ağzınıza bir lokma götürdüğünüzde aklınıza ilk gelen, aç kalmış insanları yoksa yemeğin tuzu için aşçıyı suçlamak mı?
Aklınız, kalbiniz, ruhunuz neyi nasıl düşünüyor? Hangi konuda neye nasıl karar veriyor. Öncelikleriniz neler?
Son yılların en tartışmalı konularından birisi, yeni anaysa yapmaya çalışıyoruz. Peki bunda standartlarımız neler olmalı diye düşünen var mı? Aklı selim ile düşünen? Yıllardır TBMM hiç durmadan yasa, kanun çıkarıyor, yılda bir yeni yönetmelikler çıkarılıyor. Peki bizim standartlarımız ne? İnsanların hayatları öyle bir çember içerisine alınmaya çalışılıyor ki, günün birinde standartlar uğruna dakikada alabileceğimiz nefes sayısı bile kanunlarda yazar bu gidişle. Burada ki kastım kanunlar olmasın, nizam olmasın değil. Söylemek istediğim bunca kanuna yönetmeliğe kafa yoracağına insanlara neyi nasıl, ne için yapacaklarını öğretmek, kalplerine, akıllarına, ruhlarına o bilinci aşılamak daha mantıklı olmaz mıydı? Kısacası söylemek istediğim, sudan tuz nasıl ayıracağımızı günlerce hesaplayacağımıza suya tuzu atmayalım.
Yine bizim sorumuza gelelim. Neyi, nasıl, ne için yapmak?
Günlük hayatımızdaki her işi, nefes almayı, kalbimizin atmasını, insanlara karşı olan davranışlarımızı, günü birlik yapmamız gereken işleri, eşimize dostumuza olan vazifelerimizi nasıl yapmalıyız?
Bir karınca gördüğümüzde ilk aklımıza gelen ne olmalı, bir sorunla karşılaştığımızda, yaramaz insanlarla sıkıntıya düştüğümüzde nasıl davranmalıyız. Kalbimizden geçecek ilk şey ne olmalı. Kısacası nasıl bir hayat yaşamamız gerekiyor. Bir ağaca baktığımızda sadece odun mu görmeliyiz yoksa bize oksijen üreten bir varlık mı? Yoksa gölgesinde dinlene bileceğimiz bir dalda mı? Yoksa meyvesini tüketebileceğimiz bir cisim mi? Bir ağaç baktığımızda ama önemli olan onu gördüğümüzde hissettiklerimiz ve bizim davranışlarımız.
En basit örnek, bir bıçak gördüğümüz de aklımıza gelen ekmek kesmek mi adam öldürmek mi?
İnsanlara şaşmamak elde değil. Hayat aslında o kadar da karmaşık değil ama insanlar hayatı karmaşık hale getirme konusunda oldukça uzmanlar. İşte burada bakmamız gereken önümüzdeki olaylar sorunlar değil. Binlerce farklı olay var, Mühim olan bunların her birisine aynı şekilde tepki, reaksiyon verebilmek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder