27 Nisan 2013 Cumartesi

Hayatın Mısraları

Hayan her an yeni bir mısrayla çıkıyor karşımıza. Her an bir şeyler anlatmak için çabalıyor adete. Hiç bir şeyin hayatta manasız ve maksatsız olmadığını düşününce artık her şeyin anlamını aramaya başlıyor insan. Bir bakıyorsun etrafına onlarca şey, bir sürü olay gerçekleşiyor. Sadece bunlarla sınırlı da değil tabi ki. Her şeyi ayrı ayrı incelemek gerekiyor. Her şeye bir bütün olarak bir de parça olarak bakmak gerekiyor. Aynı kendi hayatımızda olduğu gibi. Bir durup düşünmek gerekiyor, hayatımız boyunca genel hatları ile neler yapmışız neler yaşamışız. Sonra her şeyi incelemeye başlamalıyız, bir kişiyle neler yaşamışız, bir yılda neler yaşamışız, bir günde neler yaşamışız. Ve en sonunda şu anda ne yaptığımızı sormalıyız kendimize. Bu sorguyu sadece kendimiz için değil, hayatta ki her şey için yapmalıyız. Önümüzdeki bir bardak suyu düşünelim. Nasıl bardağa kadar geldi, hangi kayanın altından çıktı, yada ne zaman gök yüzünden bir yağmur olarak düştü. Bahar geldiğinde yeşeren bir ağacı düşünelim, bir kaç hafta önce yaprağı olmayan ama şimdi yeşile bürünmüş ağacı. Yada rüzgarın uçurduğu bir toz tanesini düşünelim. Acaba yolu nereye doğru gidiyor. Güneşe bakalım bazen, o ihtişamıyla hala aydınlatıyor bizi, acaba hiç şikayet ediyor mu? İnsan bakınca içine huzur veren ayı düşünelim, nasıl oluyor da insanı büyüsüne kaptırıyor. 

Hayattaki her şey bir amaç için akıp gidiyor böylesine. Her şey ayrı bir mısra yazıyor ama okumasını bilene.

10 Nisan 2013 Çarşamba

Gururlanan Türkler

Türk olmak bir gurur kaynağı olmalı mı? Bence kesinlikle hayır. İnsanların kendilerinin seçemeyeceği bir özelliklerinden dolayı gururlanmaları çok mantıksız ve cahilce bir düşünce bence. Zira kendisini nesebinden, yaratılışından dolayı öven ilk varlık şeytan daha sonrada ise hala tüm dünyanın başına musallat olan İsrailoğılları'dır. İnsanları yaratan Rabbimiz eşit olarak yaratmış ve üstünlüğün ancak Allah (cc)'a yakınlıkla paralel olduğunu söylemiş.

Peki bunlara rağmen nedir sesi yüksek çıkan ama icraata, işe gelince ortalıkta olmayan kişilerin derdi ne? Bu kişilere soruyorum, Türk olarak ne yapmışlar bu güne kadar. Hani Türklükleri ile övünüyorlar ya onu soruyorum. Eğer Türk olarak bahsettiğimiz Kurtuluş savaşında, Çanakkale'de vatanı için canlarını hiçe sayanlarsa ben bu şimdi ki gururlu Türklere soruyorum, erkek yada bayan olsun hiç önemli değil vatanları için ne yaptılar, ne yaptınız? Kahve köşelerinde, okey masalarında, tavlada zar sallarken, internette "ki Türklükle alakası olmayan en büyük icat!" vakit geçirerek mi Türk olmuşlar. Benim bildiğim Sütçü İmama bir baş örtüsü için savaş başlattı, peki bizim gururlu Türklerimiz bunca yıllardır, neredeydiler, kendi bacılarını bir kenara atıp günlerini gün ettiler de susup bir köşeye çekildiler. Bu nasıl Türklük müş? Sadece gülüp geçiyorum bu laf kalabalığı yapan insanlara, madem ülkelerini o kadar düşünüyorlar ne yapıyorlar vatanları için? Herkesin kendisine göre bir işi uğraşı var değil mi?

Hani bizim doktorlarımız, ne yaptılar vatanları için, hani bizim mühendislerimiz? Ne ürettiler bu vatan için? Hani bizim hocalarımız, kime ne anlattılar? Bunu mu öğrettiler gelecek nesillere? Türküm diye geçinip Türklüğe laf kondurmayanlar nerede, ne yaptılar Türkiye için. Türk olmak iki harften oluşmuyor, bir kaç yere TC yazmakla Türk olunmuyor.

Soruyorum bu Türklere, gururlu Türklere; Bulgarlarla aynı soydan değil mi Anadolu Türkleri? Peki onlara neden Türk denilmiyor? 

Türkü Türk yapan dinidir. Boş laf kalabalığı yapmak ya cehalettendir yada bu milleti birbirine düşünme isteğindendir. 

Övünülecek bir şeyimiz varsa o da insanlığa olan faydamızdır, yahudiler gibi diğerlerini alçak görmekle kendimiz yükselemeyiz, eğer biz yükseksek bunu zaten izaha gerek yoktur, herkes aşağıdan bakar. Alçak insan kendini yükseltmek için başkalarını küçük görmeye çalışır. 

Ve Elhamdülillah, Müslümanım.

7 Nisan 2013 Pazar

Neyi nasıl, ne için yapmak? 1

Herkesçe malum imtihan dünyasında yaşıyoruz. Peki bu dünyada ölçülerimiz neler olmalıdır? Önümüze gelen bir olay, bir konu üzerinde davranışımız da standartlarımız neler olmalıdır?

Bazen insanın hiç bir şeyi umursamadan, geçmişte edindiği tecrübeler geliyor aklına, bazen etkisinde kaldığı bir olay, bazen kanunlar kurallar insanın elini ayağını bağlıyor, bazen başkaları ne der diye düşünüyor bazen vicdan giriyor araya. Bir kararı verebilmek için o kadar çok etkilendiğimiz, etkisinde kaldığımız şey var ki hayatta.

Peki bunca muammaya rağmen biz neyi nasıl yapmalıyız?

Aslında çok önemli bir mevzu, neyi nasıl yapmak. Yaptığımız işlerde verdiğimiz kararlarda standartlarımızın neler olduğu. Bahsetmiş olduğum sadece önemli meselelerdeki kararlar değil. Günlük hayatımızdaki her konuda her şeyde verdiğimiz karar.

Suyu içerken bardağın sonunda bıraktığımız bir kaç damla sudan tutunda, tabağımızda kalan bir pirinç tanesine... Bir insana baktığımızda yüzümüzün ifadesinden tutunda, yolda gördüğümüz bir dilenciye karşı tavrımıza. Ayağı kırık bir hayvan gördüğümüz deki, kalbimizin hissiyatından tutun da bir ağacın yaprağı düşerken içimizde oluşan duygulara kadar her şey. Güneşin ışıklarına bakamadığımızdaki düşüncemizle, karanlıkta hiçbir şeyi göremediğimiz andaki düşüncemize kadar.

Yemek yerken ağzınıza bir lokma götürdüğünüzde aklınıza ilk gelen, aç kalmış insanları yoksa yemeğin tuzu için aşçıyı suçlamak mı?

Aklınız, kalbiniz, ruhunuz neyi nasıl düşünüyor? Hangi konuda neye nasıl karar veriyor. Öncelikleriniz neler?

Son yılların en tartışmalı konularından birisi, yeni anaysa yapmaya çalışıyoruz. Peki bunda standartlarımız neler olmalı diye düşünen var mı? Aklı selim ile düşünen? Yıllardır TBMM hiç durmadan yasa, kanun çıkarıyor, yılda bir yeni yönetmelikler çıkarılıyor. Peki bizim standartlarımız ne? İnsanların hayatları öyle bir çember içerisine alınmaya çalışılıyor ki, günün birinde standartlar uğruna dakikada alabileceğimiz nefes sayısı bile kanunlarda yazar bu gidişle. Burada ki kastım kanunlar olmasın, nizam olmasın değil. Söylemek istediğim bunca kanuna yönetmeliğe kafa yoracağına insanlara neyi nasıl, ne için yapacaklarını öğretmek, kalplerine, akıllarına, ruhlarına o bilinci aşılamak daha mantıklı olmaz mıydı? Kısacası söylemek istediğim, sudan tuz nasıl ayıracağımızı günlerce hesaplayacağımıza suya tuzu atmayalım.

Yine bizim sorumuza gelelim. Neyi, nasıl, ne için yapmak?

Günlük hayatımızdaki her işi, nefes almayı, kalbimizin atmasını, insanlara karşı olan davranışlarımızı, günü birlik yapmamız gereken işleri, eşimize dostumuza olan vazifelerimizi nasıl yapmalıyız?

Bir karınca gördüğümüzde ilk aklımıza gelen ne olmalı, bir sorunla karşılaştığımızda, yaramaz insanlarla sıkıntıya düştüğümüzde nasıl davranmalıyız. Kalbimizden geçecek ilk şey ne olmalı. Kısacası nasıl bir hayat yaşamamız gerekiyor. Bir ağaca baktığımızda sadece odun mu görmeliyiz yoksa bize oksijen üreten bir varlık mı? Yoksa gölgesinde dinlene bileceğimiz bir dalda mı? Yoksa meyvesini tüketebileceğimiz bir cisim mi? Bir ağaç baktığımızda ama önemli olan onu gördüğümüzde hissettiklerimiz ve bizim davranışlarımız. 

En basit örnek, bir bıçak gördüğümüz de aklımıza gelen ekmek kesmek mi adam öldürmek mi?

İnsanlara şaşmamak elde değil. Hayat aslında o kadar da karmaşık değil ama insanlar hayatı karmaşık hale getirme konusunda oldukça uzmanlar. İşte burada bakmamız gereken önümüzdeki olaylar sorunlar değil. Binlerce farklı olay var, Mühim olan bunların her birisine aynı şekilde tepki, reaksiyon verebilmek. 



Materyalist

O kadar materyalist bir düzenin içerisinde kaldık ki. Ağır geliyor. Söz konusu para ve paranın alabilecekleri olunca kimsenin gözü başka bir...