Yapmış olduğum gözlemler neticesinde eski ve yeni yapılar hakkında ufak da olsa fikir sahibi olmaya çalışıyorum.
İncelediğim, imalatında bulunduğum, yanından geçerken gördüğüm yeni yapılarda bana göre en büyük sorun statik. Mühendislerimiz çok büyük hesaplamalar yapıyorlar, en ufak yapılar için bile sayfalarca hesaplamalar, çizimler yapılıyor sadece statik üzerine ama bence olması gereken bu değil.
Yapılan hesaplamalar için söylediğim pek fazla bir şey yok, hesapların doğruluğu her zaman tartışılabilir, teorilerde eksikler olabilir, hatalar olabilir, bilgisayar programlarında hatalar olabilir, yönetmelikler hakeza aynı, sürekli güncelleniyorlar, gece gün durmadan proje üreten bilgisayar teknikerleri (inşaat mühendisleri demiyorum, teknikerlik yapanlardan bahsediyorum)... Hata payları uzayıp gidebilir ama benim bahsetmiş olduğum statik sorun bunlardan hiç biri değil.
Burada söylemek istediğim bir eski yapı göz önüne alalım, her hangi bir yapı. Bu yapılarda mümkün olduğunca çekme kuvvetlerini basınç kuvvetlerine dönüştürmeye dikkat edilmiş. Çekme kuvvetlerinden hep kaçınılmaya çalışılmış.
Ama yeni yapılan yapılarda mümkün olduğunca çekme kuvveti kullanılıyor. Şunu söylemek mümkün, eski zamanlarda çekmeye dayanıklı malzemeler üretmek bu günü şartlara göre kıyaslanamaz, malzeme yoktu ki kullansalardı. Haklı olabilirsiniz ama maalesef elimizdeki malzemelerin özelliklerinin de bilmiyoruz. Mimarlarla görüştüğüm zaman sorduğum sorulardandır, kullandığınız malzemenin bu bölgedeki etkileri hakkında bilginiz var mı diye? Henüz evet cevabı alamadım. İllaki bilenler vardır ama bana denk gelmedi sanırım.
Yapılarda olabildiğince çekme kuvveti hesabı yaparak devam ediyoruz ama yaptığımız betonarme yapılarda kullandığımız ana malzeme betonun sadece basınca çalıştığını unutuyoruz. Çelik de ana malzememiz, çekme dayanımı var ama nereye kadar var. Sayın mühendis arkadaşların kirişlere yerleştirdikleri üst üste olan donatıların çekme dayanımı mı?
Mantığa uzak gelen uygulamalar. Teorik olarak savunacak kişilere sözüm yok tabi.
Şahsi kanaatim yapılardaki çekme kuvvetlerini azaltmamız gerekiyor ve malzeme bilgimizi artırmamız gerekiyor.
Statik sorunlar sadece bunlar bu değil tabi ki.
Bundan daha önemli olanı, mimarların ve mühendislerin ayrı dünyalardan olaylara bakmalarından kaynaklanıyor. Hiç bir şey yapamamışız mimari ile statiği birbirinden ayırmışız. Neymiş efendim, mimarın işi ayrı, mühendisin işi ayrı... Ama ikisinin amacıda aynı değil mi? Birlikte bir şey yapmaları gerekiyor ama ikisi de birbirinden haz etmiyor. Gizli bir savaş içerisindeler. Yapıyı beraber tasarlamaları gerekiyor ama nerede...
İnsanlarda işini teslim etme merakı var doğru teslim edilmiş edilmemiş önemli değil. Ortada bir şey olsun da ne olursa olsun. Aynı yapı için bir sürü proje hiç biri diğerine uymaz bir durumdayız. Bunun da bir sorun olmasıyla beraber asıl söylemek istediğim daha farklı bir şey.
Mimar Sinan'ın kemerini görüyoruz.Hem statik hem mimari iç içe, uyum içerisinde. Estetik var ama estetik yapmak için fazladan yük yüklenmemiş yapıya. Yapının statiği ve estetiği uyum içerisinde.
Bizim yapılarımızda ise mimari ve statik ayrı dünyalar olduğundan dolayı birlikte tasarlanmazlar. Önce mimarımız bir tasarım yapar, mühendisimiz de bu tarımı taşıyacak (tabiri yerindeyse) eşek belirler. Yapıyı taşıyacak asıl unsur hep arka planda bırakılarak, üzerine güze göstermeye çalışılan ağırlıklar giydirilir. Ne kadar doğru?
Kısaca söylemek istediğim;
1- Çekme kuvvetleri minimum olmalı,
2- Proje tasarlanırken dünyaları birleştirmemiz gerekli (mühendis&mimar)
3- Yapının statiği eşek değildir, eğer estetik değer katılacaksa yapıya statiği ön planda tutarak da yapılabilir.
Statik malzemelerin üzerini kaplamak için kullanılan malzemelerin maliyetlerini ve kesitlerini statik malzemelerin kendileri için kullansan (kesitleri artırsak) yapılarımız asırlık olur. 20 yıl proje ömrü demeyiz, Yönetmeliğin minimum değeri demeyiz. Önceki yönetmeliğin minimum değerini sağlıyordu demeyiz.
Ayrıca üniversiteden mezun olduğumuzda hemen mühendis olamamamız gerekli, meslek içi eğitim şart. Mühendislikleri ya iyice bölümlere ayırmalılar ya da 4 yılda mühendis olunmamalı. 4 yılda bırakın iş hayatını, bırakın hesaplama yapmayı mesleğe ait terimleri bile öğrenmek neredeyse imkansız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder