19 Haziran 2016 Pazar

Eski ve Yeni Yapılar

Yapmış olduğum gözlemler neticesinde eski ve yeni yapılar hakkında ufak da olsa fikir sahibi olmaya çalışıyorum.

İncelediğim, imalatında  bulunduğum, yanından geçerken gördüğüm yeni yapılarda bana göre en büyük sorun statik. Mühendislerimiz çok büyük hesaplamalar yapıyorlar, en ufak yapılar için bile sayfalarca hesaplamalar, çizimler yapılıyor sadece statik üzerine ama bence olması gereken bu değil. 


Gerçi bu kısımda bilgisayarların hakkını vermeden de olmaz tabi. Hesap yükünün tamamını bilgisayarlar yükleniyor neredeyse.

Yapılan hesaplamalar için söylediğim pek fazla bir şey yok, hesapların doğruluğu her zaman tartışılabilir, teorilerde eksikler olabilir, hatalar olabilir, bilgisayar programlarında hatalar olabilir, yönetmelikler hakeza aynı, sürekli güncelleniyorlar, gece gün durmadan proje üreten bilgisayar teknikerleri (inşaat mühendisleri demiyorum, teknikerlik yapanlardan bahsediyorum)... Hata payları uzayıp gidebilir ama benim bahsetmiş olduğum statik sorun bunlardan hiç biri değil.


Burada söylemek istediğim bir eski yapı göz önüne alalım, her hangi bir yapı. Bu yapılarda mümkün olduğunca çekme kuvvetlerini basınç kuvvetlerine dönüştürmeye dikkat edilmiş. Çekme kuvvetlerinden hep kaçınılmaya çalışılmış. 

Ama yeni yapılan yapılarda mümkün olduğunca çekme kuvveti kullanılıyor. Şunu söylemek mümkün, eski zamanlarda çekmeye dayanıklı malzemeler üretmek bu günü şartlara göre kıyaslanamaz, malzeme yoktu ki kullansalardı. Haklı olabilirsiniz ama maalesef elimizdeki malzemelerin özelliklerinin de bilmiyoruz. Mimarlarla görüştüğüm zaman sorduğum sorulardandır, kullandığınız malzemenin bu bölgedeki etkileri hakkında bilginiz var mı diye? Henüz evet cevabı alamadım. İllaki bilenler vardır ama bana denk gelmedi sanırım. 

Yapılarda olabildiğince çekme kuvveti hesabı yaparak devam ediyoruz ama yaptığımız betonarme yapılarda kullandığımız ana malzeme betonun sadece basınca çalıştığını unutuyoruz. Çelik de ana malzememiz, çekme dayanımı var ama nereye kadar var. Sayın mühendis arkadaşların kirişlere yerleştirdikleri üst üste olan donatıların çekme dayanımı mı?

Mantığa uzak gelen uygulamalar. Teorik olarak savunacak kişilere sözüm yok tabi.

Şahsi kanaatim yapılardaki çekme kuvvetlerini azaltmamız gerekiyor ve malzeme bilgimizi artırmamız gerekiyor.

Statik sorunlar sadece bunlar bu değil tabi ki. 

Bundan daha önemli olanı, mimarların ve mühendislerin ayrı dünyalardan olaylara bakmalarından kaynaklanıyor. Hiç bir şey yapamamışız mimari ile statiği birbirinden ayırmışız. Neymiş efendim, mimarın işi ayrı, mühendisin işi ayrı... Ama ikisinin amacıda aynı değil mi? Birlikte bir şey yapmaları gerekiyor ama ikisi de birbirinden haz etmiyor. Gizli bir savaş içerisindeler. Yapıyı beraber tasarlamaları gerekiyor ama nerede... 

İnsanlarda işini teslim etme merakı var doğru teslim edilmiş edilmemiş önemli değil. Ortada bir şey olsun da ne olursa olsun. Aynı yapı için bir sürü proje hiç biri diğerine uymaz bir durumdayız. Bunun da bir sorun olmasıyla beraber asıl söylemek istediğim daha farklı bir şey.


Mimar Sinan'ın kemerini görüyoruz.Hem statik hem mimari iç içe, uyum içerisinde. Estetik var ama estetik yapmak için fazladan yük yüklenmemiş yapıya. Yapının statiği ve estetiği uyum içerisinde.

Bizim yapılarımızda ise mimari ve statik ayrı dünyalar olduğundan dolayı birlikte tasarlanmazlar. Önce mimarımız bir tasarım yapar, mühendisimiz de bu tarımı taşıyacak (tabiri yerindeyse) eşek belirler. Yapıyı taşıyacak asıl unsur hep arka planda bırakılarak, üzerine güze göstermeye çalışılan ağırlıklar giydirilir. Ne kadar doğru? 

Kısaca söylemek istediğim;

1- Çekme kuvvetleri minimum olmalı,
2- Proje tasarlanırken dünyaları birleştirmemiz gerekli (mühendis&mimar)
3- Yapının statiği eşek değildir, eğer estetik değer katılacaksa yapıya statiği ön planda tutarak da yapılabilir.

Statik malzemelerin üzerini kaplamak için kullanılan malzemelerin maliyetlerini ve kesitlerini statik malzemelerin kendileri için kullansan (kesitleri artırsak) yapılarımız asırlık olur. 20 yıl proje ömrü demeyiz, Yönetmeliğin minimum değeri demeyiz. Önceki yönetmeliğin minimum değerini sağlıyordu demeyiz.

Ayrıca üniversiteden mezun olduğumuzda hemen mühendis olamamamız gerekli, meslek içi eğitim şart. Mühendislikleri ya iyice bölümlere ayırmalılar ya da 4 yılda mühendis olunmamalı. 4 yılda bırakın iş hayatını, bırakın hesaplama yapmayı mesleğe ait terimleri bile öğrenmek neredeyse imkansız. 




13 Haziran 2016 Pazartesi

Bu Çeşmeden Müslümanların Su İçmesi Haramdır

Vaktiyle uyanık bir müslüman, caminin önüne bir çeşme yaptırır. Çeşmenin üzerine de kocaman bir levha şeklinde; 'Bu çeşmeden müslümanların su içmesi haramdır' ibaresini yazdırıp astırır.
Bu tuhaf olay önce kadıya sonra da padişaha kadar ulaşır. Adamı çağırırlar:
"Sen caminin önüne çeşme yaptırmışşın. Bir de üzerine şöyle şöyle bir yazı yazdırmışşın. Seni bozguncu herif!" diye de adamcağıza çıkışırlar.
Adam padişahın huzurunda:
"Durun hele efendim, arz edeyim..." der, "bir de beni dinleyin. Ben bunu bir meseleyi anlatmak için yaptım. Bakın bugün cumartesidir, gidin havradan bir yahudi hahamını alıp getirin."
Padişahın emriyle giderler, hahamı alıp getirirler. Bütün Yahudi cemaati, hahamın arkasından gelir:
"Bu bizim din adamımızdır. Bize nasihat ediyor, vaaz veriyordu. Kanuna aykırı bir şey söylemedi ki, alıp buraya getirdiniz" derler.
Çeşme yapan adam: "Bırakın gitsin" der. Bırakırlar Hahamı!
Sonra adam:
"Ertesi gün Pazar. Gidin kiliseden birde papazı alıp getirin" der, giderler papazı da getirirler. Ayni şekilde bütün hıristiyan cemaati papazla birlikte gelirler ve:
"Bu bizim din adamımızdır. Bize vaaz ediyordu. Kanuna muhalif bir şey söylemedi, bırakın" derler.
Çeşme yaptıran adam: "Bırakın gitsin" der. Ve sonra yine:
"Bu gün de şehrin en büyük camisi olan şu çeşme yaptırdığım caminin hocasını vaaz ederken kürsüden indirip getirin" der.
Giderler, hocayı kürsüden indirip getirirler. Bir de bakarlar ki, hoca iki polisin ortasında tek başına tıpış tıpış geliyor. Camide ise cemaat bir birbirlerine homurdanıyorlar... Gördün mü?.. İşte böyle yaparlar!.. Senin ne işin var siyasette?.. Sen hoca adamsın!.. Kıyamet hocalardan kopacak!.. Ağzını tutsaydın!.. derlerken çeşmeyi yaptıran adamcağız:
"Gördünüz mü? İşte ben bunu anlatmak istedim. Müslümanların bu halleriyle çeşmeden su içmeleri reva mıdır?"


3 Haziran 2016 Cuma

BATI VE İKİYÜZLÜLÜK

Bu günlerde öyle garip olaylar geçekleşiyor ki... Çocukların evcilik oynaması gibi... Hiç bir şey olmayacak ama biz dedik, biz yaptık demek için bunca zamanımız heba oluyor.

Son bir kaç gündür internet de dolaşan onlarca resim... Herkes de bir çığlık "Asıl soy kırım yapan Almanya"... Madem böyle bir iddianız vardı neden sustunuz şimdiye kadar. Yoksa bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı içinde mi hayatınızı ikame ettiriyorsunuz.

Burada Almanya'nın yaptığına doğru demiyorum ama bizim yaptığımız doğru mu?

Başkalarının yapacaklarına biz ne kadar müdahale edersek edelim elbette gün gelecek kendi bildiklerini okuyacaklardır. Ama bizim yaptıklarımızdan biz sorumluyuz.

Geçenlerde de öyle olmadı, "Dünya İnsani Zirvesi"...

Ne oldu zirveden sonra?

Hangi mazlum huzur buldu?

Bakın biz bir şeyler yapıyoruz siz az daha ölün denilmedi mi yine?


2014' de en çok silah satan ülkeler;

1. ABD
2. Rusya
3. Fransa
4. Birleşik Krallık
5. Almanya
6. İtalya
7. İsrail
8. Çin
9. İspanya
10. Kanada

Bu silahlar kimlere satıldı? Ne zamandır teröristler silah üretmeye başladı da biz duymadık? Türkiye Cumhuriyeti neredeyse 100 yıl sonra bir silah üretebildi de çok büyük başarı olduğunu bir 100 yıl daha anlatmayı planlıyor. 

Siz masaya Amerika'yı çağıracaksınız, Fransa'yı, Almanya'yı çağıracaksınız, sonra dünya beşten büyük diyeceksiniz adına da "İnsani Zirve" diyeceksiniz. 

Peki ya sonuç?

Birilerinin unuttuğu bir şey var, hatırlatmak gerekiyor demek ki: Siz 14 senedir bir şeyler yapıyorsunuz doğrudur ama biz de 14 senedir bir umutla sabrediyoruz.

Hâlâ Amerika dostumu, Almanya dostumuz safsataları...


Materyalist

O kadar materyalist bir düzenin içerisinde kaldık ki. Ağır geliyor. Söz konusu para ve paranın alabilecekleri olunca kimsenin gözü başka bir...