Cumhuriyetin ilk yıllarında Rize halkının yıldızı bir türlü Ankara ile barışmaz. Öncesinde buğday ekilmesi için yapılan baskı ortamı yeterince germiş, teşvik vermeden direk emredilmesi mısır yetiştiren Rize halkının fitilini ateşlemiştir.
Atatürk, 23 – 31 Ağustos 1925 tarihleri arasında Kastamonu ziyareti yapar…Panama Şapkası’nı ilk kez bu ziyareti esnasında giyer…Ve “bu serpuşun adına şapka denir” sözü 27 Ağustos 1925 tarihinde İnebolu Türk Ocağı binasındaki hitabetinde söylenir.
Tarihler 23 Eylül 1925’ i gösterdiğinde, Açıksöz gazetesinin ilk sayfasının sol üst kısmında “Bilumum Meclis Azaları Şapka Giymek Mecburiyetindedirler” başlıklı bir haber yayınlanır.Bu haberden anlaşıldığına göre; TBMM üyeleri, meclis üyeleri ve devlet memuru olanların hepsi de Şapka giymek mecburiyetindedir. Ve iki ay kadar sonrasında 25.11.1925 tarihinde 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında kanun yürürlüğe girer.Bu kanuna göre; bütün TBMM üyeleri, meclis üyeleri ve memurlar Şapka giymek mecburiyetinde olduğu gibi, sivil vatandaşın da Şapka dışındaki bir kisveye yönelmesini hükümet men eder!
Bu kanuna muhalefet edenin suçu nedir: “Hükümetin tespit eylediği kıyafetin gayri kıyafet iksa edenler (giyenler) üç aydan bir yıla kadar hapis edilirler.” Şapka Kanunu’nun yürürlüğe girmesinin ardından Devlet memurlarına şapka alabilmeleri için “Şapka Avansı” verildi!
80 lira Şapka Avansı verildiği günlerde bir ekmeğin fiyatı 5 kuruş idi! Yani 1600 ekmek parası ile bir şapka alınıyordu! Haliyle devlet memurlarının bir çırpıda şapka alabilmeleri mümkün değildi! Çünkü şapka bir aylık maaşlarını yutuyordu! Bu yüzden memurlara Şapka Avansı verilmesi uygun görülmüş ve taksitle bu avansları ödemesi kolaylığı getirilmişti!
Şapka Kanunu halk tarafından kolaylıkla kabullenilmedi. Ülkenin değişik yörelerinde “Şapka giymek istemiyoruz!” protestoları (isyan demiyorum, protesto diyorum!) baş gösterdi. Rize’de Hamidiye zırhlısı şehri topa tuttu. Erzurum’da erkeklerin giymek zorunda oldukları şapkaya muhalefetten bir kadın idam edildi. Şapka İktisası Hakkındaki Kanun’a muhalefetten binlerce vatandaş ağır hapse mahkum edilirken resmi tarihe göre 80’ e yakın, gayri resmi tarihe göre binlerce insan idam edildi. Kanunen Şapka İktisası Kanununa aykırı hareketin cezası üç ay ile bir yıl arası hapis cezasıydı! Ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanun halen yürürlükte olan bir kanundur!
Rizeli, sekiz alim ve Müslüman şapka giymedikleri, dindarlara zulmü kınayıp, hükümete ”Sarığımıza, sakalımıza ve cübbemize dokunulmasın şapka giyenler giysin, ama giymeyenler hapse atılmasın” diyerek, jandarma karakoluna yürümüşler ve halk da onlara katılmıştır. , Hamidiye kruvazörü Rize açıklarına gelip dağları topa tutar. Bazı anlatımlara göre şehir de bombalanır ve ağır zayiat görür. Olayın ilginç yanı ise Hamidiye kruvazörü dağları topa tuttuğu zaman, Rize’de devam etmekte olan bir isyan yoktur. Güneysu’dan şehir merkezine yürüyen insanların da çoğu kendi teslim olur. Teslim olanlar hiç vakit kaybedilmeden İstiklal Mahkemeleri’ne çıkartılır ve Takrir-i Sükun Kanunu doğrultusunca yargılanır. Yargılama sonucunda sekiz idam kararı çıkar, suçsuz onlarca insan da Sinop ve Adana’daki cezaevlerine gönderilir.
Hakimiyet-i Milliye gazetesinin yazdıklarına göre, isyancılar Hükümet Konağını ele geçiriyorlar. Ankara hükümeti Rize üzerine büyük bir askeri kuvvet gönderiyor. Rivayete göre üç gün süren halk ile asker arasındaki çatışmalarda yüzlerce köylü hayatını kaybediyor. Bölgenin imdadına hemen gezici-seyyar istiklal mahkemesi yetişiyor.
Yargılama göstermeliktir ve son tiyatro sahnesidir. Bir gün süren tek celsede, hakim koltuğunda oturan ve hiçbiri hukuk adamı olmayan milletvekilleri tarafından temyizi, itirazı ve avukatı olmayan mahkeme değiştirilemez kararını veriyor. Karara göre ”Bu isyancılar İslam Devleti istiyorlar. Hilafet istiyorlar ve kendi şer düşüncelerine halkı da alet ediyorlar.
Sadece bir gün içinde bu 143 kişinin yargılama işlemi bitirildi. On dört kişi 15’er yıla, yirmi iki kişi onar yıla, on dokuz kişi de beşer yıl kalebend denilen ağır hapis cezasına çarptırıldı. Geriye kalanlar ise dayak ve para ödeme gibi hafif ceza alıyorlar.
Haklarında idam kararı verilen sekiz müstakbel şehit karanlık bir hapishane odasına tıkılır. Sabit Hoca gece yarısı-Nısfılleyl bütün arkadaşlarını uyandırır. “Kalkın arkadaşlar, abdest alın namaza duralım. Bir-kaç saat sonra Rabbimize kavuşacağız!”
Az sonra Allaha kavuşacaklarını bilenlerin bir müjde saadeti içinde namazlarını kılıyorlar. Saatler sonra sehpadan indirilen şehitlerin cenazeleri ailelerine verilmiyor. Rastgele açılan çukurlar içinde kumluğa gömüyorlar. Yakınları tarafından cesetler çalınmasın diye de başlarına süngülü nöbetçiler dikiliyor.Rica-minnet aylarca sürüyor. Ancak üç ay sonra ve fakat gece çıkartılıp köylerine götürülmek şartıyla cesetleri ailelerine teslim etmeye izin veriyorlar.
Çürümeyen cesetler evlatları tarafından gömülü oldukları kumluktan çıkarılıyor. Kilimler sarıyor ve sırıklara takıp omuzlarına alıyorlar ve köylerine çıkarıyorlar. Üç ay geciken cenaze namazlarını kılıp hüzünle köy mezarlığına defnediyorlar.
Hakimiyet-i Milliye gazetesi Rize olaylarıyla ilgili son haberlerinde de asılan şehitler için kin ve nefretini aşığa vuruyordu; “Rize’deki mürteciler de ceza-yı Sezalarını buldular.” diyordu.
ATMA HAMİDİYE ATMA DİN KARDEŞİYİZ
“Atma Hamidiye atma atma
Din kardeşiyiz bizi yakma
Atma hamidiye atma atma
Taktılar serpuşi kafamıza
Atma Hamidiye atma atma
VERGİMİ VERECEĞUM BİZİ YAKMA
Atma Hamidiye atma atma
SÜRGÜN ETMA bizi yakma “
Kaynak: http://talhaemir.blogcu.com/atma-hamidiye-atma-din-kardesiyiz/15743690